Prometheus; Biz nereden geldik? Tanrı Var mı ? Gerçekte kimiz ?
Sinemada film izleme deneyiminin farklılaştığı bugünlerde, üç boyutlu olmayan filmlerin doğal olarak önemini kaybederken, üç boyutlu filmler son derece ilgi görüyor. Özellikle görsel efektleri yüksek filmler arasında üç boyutlu olan filmler farklı bir deneyime neden olurken bunlar arasında da bilim kurgu ve aksiyon olan seyirci tarafından oldukça yoğun ilgi görüyor. Seyirciye üç boyutlu deneyimi yaşatan filmlerden biri de daha önce de bilim kurgu filmleriyle ustalığını kanıtlamış olan Ridley Scott’ın son film Prometheus. Bu yazıda öncelikli olarak Prometheus filminin konusu ve özellikleri, Ridley Scott’ın önceki filmleri ile olan ilişkisinin ardından metafor olarak ana rahmine geri dönüş’ün bu filmde nasıl kullanıldığına değineceğim.
“Köklere Yolculuk”
Prometheus; Yunan mitolojisinde anne-babasının kim olduğu üzerine bir çok spekülasyon yapılan zeki ve kurnaz bir Titandır, Zeus’un gözüne giren Prometheus ve Olympos’ta ölümsüzlüğe ulaşmıştır. Zeus’tan atalarının intikamını alabilmek için onunla birçok kez mücadele veren Prometheus, gözyaşlarıyla yoğurduğu çamurdan ilk insanı yaratmıştır.* Bir Yunan Mitolojisinden yola çıkarak bir başlangıcı işaret eden film, inanış ve tanrının varlığını sorgulayan yapısıyla insanların bir tanrı tarafından mı yaratıldı yoksa “uzaylıların” ötekisi miyiz sorusuna karmaşık bir şekilde cevap arıyor.
Film; 2089 senesinde bir araştırma gurubunun eski yazıtlar üzerindeki çalışmalar sırasında bir çok ortak noktayı işaret eden ve gelecekle ilgili bir mesajı ya da uyarıyı barındırdıklarına inandıkları “benzer” bir yazıyı bulmaları ve sonrasında daha önce Allien –Yaratık- filminde adını duymadığımız ancak sonraki filmlerde gizli olması ile merak unsuru olan şirketin önerisiyle bir başka gezene yolculukları ve bu yolculukları sırasında öğrendikleri gerçekler inandıkları şeyler arasındaki çelişkiyi konu almaktadır.
Çok büyük bir doğa bütünü içinde, insanın kendi küçüklüğünü sorgulamasına neden olacak şekilde yüce ve güçlü dalgalar, yüksek yamaçlar, gri ve koyu yeşilin tüm karamsarlığının görüntülere yansıdığı filmde, neredeye ait olduğunu bilmediğimiz ve gücü karşısında ezildiğimiz doğa filmin sadece başında seyirciyle buluşuyor.
Bilim adamları, uzay gemisi, gezegenler arası yolculuk, dünyaya dışarıdan bakma, gri ve metal tonların ağırlıkta olduğu sinematografisiyle tam bir bilim kurgu filmi olan Prometheus, Yaratık- Alien filminin başına, yani “doğuşuna” seyirciyi sürüklüyor. İlk filmle çok sıkı bağları olan film, yönetmenin Uzay Pilotu tasarımını anlatma isteğinden yola çıkarak uzaya yolculuk ve bir ekibin başına gelen olayları anlatıyor. Ancak tüm bilim kurgu filmlerinde olduğu gibi üst konu ve alt konu olarak ayırabileceğimiz film, günümüzde birçok filmin yeniden kullanmaya başladığı bir anlatım biçimi ile başa dönüşü sunuyor. Bunu yaparken de insanoğlunun doğuşuna yapılan yolculuktan yola çıkarak daha sonra da değineceğim gibi sinematografik olarak ana rahmine geri dönüşü temsil ediyor. Ridley Scott, filmin daha önceki filmlerde cevapsız kalan tüm sorulara cevap verdiğini belirtirken**, yarattığı bu dünya ile de önce ki filmlerden ayrıldığını ve bu filmin yapı olarak daha organik ve dokusal olarak hissedilebilir bir dünya olduğunu ekliyor.
Bu son film ilk Yaratık filminden 37 yıl önce Peter Weylan’ın konuşmasından ise 62 yıl sonrasında geçiyor, bununla birlikte Ölüm Takibi filminde açıkta kalan soruların cevapları var bu filmde. Yaratık filminde insanların çocukluk korku ve endişeleri, bastırılmış çocukluk döneminin önemli öğeleri ön plana çıkarken, Yaratık filminin öncesine yolculuk yapmamızı sağlayan Prometheus da insanların için de bastırmış olduğu duyguları öne çıkartırken aynı zamanda bir Robot’la da insan arasındaki farklılığı ve Robot’un insan olma isteğini ve hırsını gözler önüne seriyor. Özellikle mürettebatın uzay gemisiyle yolculuğu sırasında Robot David’in günlük işler yapması, bisiklete binmesi, basketbol oynaması, ekipteki insanların geçmişlerini incelemesi ve onların çocukluk anılarına bakması onun insan gibi görünmesine rağmen bir insana ait birçok özellikten hala yoksun olduğunu, bir geçmiş ait olmadığını bu yüzden de başkalarının çocukluk anılarına sığınışını gösteriyor. David karakterinin bir başka özelliği ise Yaratık filminde Ana bilgisayar’ın karakter gelişimiyle aynı olması. Yaratık filminde mürettebatın tüm işlerini, merkez ile bağlantılarını gerçekleştiren “Ana” bilgisayar aslında finansör şirketin bir nevi ajanı olarak görev görmektedir. Mürettebatın yaptığı işlerden merkezi haberdar eder ve merkezin uygun görmediği bir şekilde hareket eden kişileri merkeze bildirir. Mürettebatı koruyor gibi görünen Ana bilgisayarın aslında bir ajan olduğu ortaya çıktığında ise patlatılır ve ortadan kaldırılır. Benzer durum Prometheus’ta David karakteri ile ortaya çıkmaktadır. David “uzay gemisinde” mürettebatın tüm işlerini yapmaktadır ve geminin düzenini sağlamaktadır ama daha önemlisi Peter Weylan’ın gemideki gözü kulağıdır. Gemide olanı biteni kendisine aktardığı gibi Peter Weylan:’ın da kızının kontrolünü sağlamaktadır. Filmin sonunda ise Yaratık filmindeki Ana Bilgisayarın başına gelen bir anlamda David’in de başına gelir. David mürettebatla ters düşer ve kaybeder ancak filmin sonundaki umut dolu sonun da kahramanlarından biri olur. Yani bir robot olarak hizmet verdiği gemide her şey bittiği sırada hayatın, insanlığın geleceğini kurtarmaya yol açabilecek bir kahraman olma yolunda ilerler.
Filmin bir başka önemli karakteri ise Peter Weylan’dır. Peter Weylan tüm bu gezilerin finansörlüğünü yapan, kendi tabi ile “daha iyi dünyalar” kuran Peter Weylan bu yolculuğun nedenin insanları kuran, insanları var eden “Mühendisleri” bulmak adına yapmaktadır. O son kalan mühendisi bulup kendi ölümsüzlüğünü sağlamak istemektedir. Bu yüzden de bu bilim adamlarını bu yolculuğa ikna etmiş ve onların bazı işaretlerin peşinden gitmelerini sağlamış bunun sonucunda da onları bu yolculuğa çıkarmıştır. Bu insanların en önemli ortak noktaları ise inançlarıdır. Her biri kendi alanlarında uzman bu kişiler bu işaretlerin bir mesaj olduğuna inanmaktadır bu yüzden de insanların geleceği ile ilgili mesajların ve işaretlerin peşine düşen ekip aslında insanlığın köklerinde kendilerini bulur. Aralarında konu ve araştırma ile ilgili en yetkin kişi olan ve filminde ana karakteri olan Elizabeth Shaw ekip arasında tanrı inancı en güçlü olan bilim insanı olan kişidir. Shaw aynı zamanda da tanrı inançlı ile defalarca sınanmakta ve karakter gelişimini bu yönde göstermektedir.
Ana rahmine Dönüş
Film sinematografik olarak gri ve koyu pastoral renklere hakimdir. Scott’ın daha önce de çalıştığı görüntü yönetmeni Dariusz Wolski’in, görüntü ile yarattığı atmosferde karamsarlığı ön plana çıkartır. Bu anlamda sadece geminin içinin bilim kurgu film özellikleri taşıdığını söyleyebiliriz. Yani gri ve parlak renkler hâkimdir, her şey son derece teknolojik ve kontrol merkezlidir. Ancak sadece Charlize Theron tarafından canlandırılan ve Peter Weylan’ın kızı olan Medeith Vickers’ın odası doğanın sürekli olarak arka planda olduğu, şelalelerin ve ormanların gözüktüğü bir arka plana sahiptir. Bu da Vickers’ın bu yolculuğa en başından beri karşı olduğu ve babasına da bu yüzden karşı çıktığı filmin ilerleyen dakikalarında ortaya çıkmaktadır.
Tekrardan filmin genel sinematografisine dönecek olursam, mürettebatın yolculuk yaptığı gemi son derece korunaklı bir gemidir. Gitmeyi planladıkları yere vardıklarındaki görüntü ise kocaman bir vadi içerisinde bir yumurtadır. Bu yumurta şekli sadece görünen kısmıdır ve içeriye doğru çok daha derin bir yapısı vardır. Ekip keşfe başladığında içeriye girer ve merkezde de bu yumurta görünümlü yerin haritası yavaş yavaş oluşmaya başlar.
Nemli, karanlık ve havasız olan bu yer tam anlamıyla “ana rahmini” temsil etmektedir. Derinlere gidildikçe çok daha tekinsiz bir hal alan bu yerde bir bölümden sonra hava alınabilir bir yapı olduğu fark edilir. Yani hayati fonksiyonların yürütülebileceği oksijene sahip bu yer “insanların” da hayatlarını sürdürebilecekleri bir yerdir. David’in yol göstermesi ile bir şekilde bu yumurtanın kalbine yolculuk eden ekip, merkeze geldiklerinde “mühendislerin” cesetleri ile karşılaşır. Bu cesetler tıpkı soykırım anıtlarında sergilenen resimleri andırmaktadır. Yerlerde üst üstte yatan “aranan” bu mühendisler bir savaşın sonunda ya da vazgeçişin sonucunda ölmüştür ve hedeflerine ulaşamamışlardır. Bu noktadan sonra geçilen kapı ise daha önce de belirttiğim ana rahminin tam kaynağını oluşturmaktadır. İçerisi karanlık ve nemlidir. Yerlerde koyu renk bir sıvının içinde yüzlerce yumurta şeklinde ne olduğu anlaşılmayan şeyler vardır. Kocaman bir kapının ardında bu mühendislerin liderinin büyük büstü bulunmaktadır, ancak burayı ana rahmiyle özdeş kılan şey buranın hemen arkasındaki büyük kapıdan geçince ortaya çıkar. Yüzlerce ve binceler yumurta burada saklanmıştır ve gelecek için orada depolanmıştır. Bu sırada asıl gerçek ortaya çıkar ki keşfetmeye gittikleri yer aslında bir gemidir. Bu gemidir içindeki bu yumurtalar dünyaya götürülmek üzere orada depolanmıştır. Bu geminin şekli de bir cenine benzemektedir, yani ana rahmi metaforu bir kez daha nitelendirilir. Bu şekillerle birlikte yazının en başında hikâyesini anlattığım mitolojiye de geri dönmüş oluruz. Ana rahmi; bu mitolojide Prometheus’un insanları yaratışı, Yaratık filminde nereden geldiği anlaşılamayan yaratıkların –ötekilerin- doğuş yerinin kaynağına, yaratılış mitine, insanlığın kaynağına bir cevap oluşturuyor. Yani inançlarla birlikte karakterlerin kendi hayatlarını, kişiliklerini sorguladıkları yer aslında var oluşlarının kaynağını işaret eden yer oluyor. Bu anlamda da ana rahmi doğuşu ve tüm insanlığın var oluşunun temsil ediyor. Bu noktadan bu kadar doğurgan bir yapının içinden filmin ana karakteri olan bilim kadını Shaw’a geçmek istiyorum ve filmin sonunun bu kadınla birlikte nasıl şekillendiğini analiz etmek istiyorum.
Kadın Kahraman
Elizabeth Shaw karakteri genel anlamda kendini bilime adamış, dünyanın var oluşu, insanlığın nereden geldiği ile ilgili detaylı ve son derece inançlı çalışan bir kadındır. Uzun süredir birlikteliği olan ve aynı zamanda da çalışma arkadaşı olan eşi Janek ile dünyanın çeşitli yerlerinde aramalar yapmış ve bu aramalarının sonucunda benzer gök işaretlerine rastlamıştır. Bunun sonucunda insanları bu canlıların gökyüzüne çağırdığına inanmış ve bunun içinde bu yolculuğu kabul etmiştir, ancak çıktığı yolculukta vardığı nokta gelecek için değil geçmişin ayak izleridir. DNA’lar üzerinde yaptığı çalışmada DNA’ların birebir aynı olduğu hatta o DNA’ların daha eski olduğunu fark etmiştir. Bunun sonucunda da araştırmasında yanıldığını, oraya götürülmesindeki nedenin yaptığı çalışmalar olduğu ve “geleceği inşa eden” “mühendislerle” irtibata geçmek için olduğunu anlar. Filmin ilerleyen bölümlerinde olaylar çok daha karmaşık hale gelir ve erkek arkadaşı ölür.
Ancak bu noktadan sonra önemli olan şey, kadın kahramanın böylesine ana rahmine benzeyen bir yerde “doğum yapamayan” bir kadın kahraman olmasıdır. Filmdeki tüm erkek karakterler öldüğünde o en güçlü haliyle hayatta kalmayı başarır ve bir tane uzay gemisiyle sonsuzluğa yola çıkar. Ancak en başından beri güçlü karakteriyle dikkat çeken bu kadın bir anlamda “erkek” bir kahraman olması için zorlanmıştır. Çünkü sona gelindiğinde, silah kullanan, insanların hayatını kurtarmak için kendini feda eden, dünyaya bir çocuk getiremeyen bir kadındır. Klasik film anlatımında yapması gereken tüm şeylerin dışında karakter özellikleri göstermektedir. Feminist film teorisinin uygun gördüğü birçok özelliğe sahip kadın temsili aslında dünyanın kurtulmasına neden olmuştur.
Sonuç olarak film, Yaratık filmi ile başlayan yolculukta, cevapsız kalan bir çok soruya cevap verirken aslında sadece filmi ve senaryoyu değil insanlığı da kendi orijinallerine kavuşturur. Nereden geldik, aslında kimiz sorularına karmaşık ve yine de net olmayan bir cevap vererek bir dönemi yeni bir anlatım biçimiyle kapatır.
Kaynaklar
- http://www.mitoloji.org/yunan-mitolojisi/prometheus-hakkinda-genel-bilgi.html
- Atayman, Veysel, 2007. Postmodern "kurtarıcılar". İstanbul: DonKişot Yayınları
- Berman, Michael, 2011. Heroes, monsters and values : science fiction films of the 1970s. Cambridge Scholars Newcastle upon
- Booker, M. Keith, 2010. Historical dictionary of science fiction cinema. Lanham, Md: Scarecrow Press
- Bould, Mark, 2010. Fifty key figures in science fiction. London ;New York: Routledge
- Cornea, Christine, 2007. Science fiction cinema : between fantasy and reality. Edinburgh: Edinburgh University Press
- Ndalianis, Angela, 2011. Science fiction experiences. Washington, D.C: New Academia Pub.
- Gabbard, Glen O, 2009. Psikiyatri ve sinema. İstanbul: Okuyan Us Yayın
Tweetle