Her Daim Yeni: Türkiyede Bağımsız Sinema Akımları
Her Daim Yeni: Türkiyede Bağımsız Sinema Akımları
Türk sinemasında bağımsız akımlar kendilerini 1960lı yıllarda göstermeye başladılar. Daha sonra her on yılda birbiri ardına yeni, genç ve farklı olduğunu söyleyen sinema akımları ortaya çıktı. Oysa tüm bu yeni akımların ortak yönleri geniş bir seyirci kitlesine hitap etmeyen, daha çok estetik olarak denemelere girmiş, Avrupa sanat sinemasından etkilenmiş ve şehirli, eğitimli elit sanatçılarca üretilmiş akımlar oldular. Bağımsız sinemanın yaygın ve halkça kucaklanan bir üretim biçimi olmasının önünde ise şu engeller bulunmuştur: film endüstrisinin ekonomisi, Avrupa özentisi ve sansür. 1970'li yıllarda sinemacıların göreceli siyasi bağımsızlığı 1980 yılında askeri darbe tarafından ezildi. 1980 sonrası dönemde Türkiye'de bağımsız sinema filminin son vardığı nokta kişisel ama politik, dijital bir festival sinemasıdır. Bu estetik, kentsel yabancılaşmanın eleştirildiği bireyci sinemadır.
Genç film yönetmenleri daha kişisel, siyasal ve estetik çabaları 1960'lara kadar dikkat çekmez. Bu tarihten sonra ortaya çıkan bağımsız sinemacılar iki engel vardır: Yeşilçam olarak bilinen film endüstrisinin bağımsız çabaları dışlaması ve toplumsal içerikli filmlerin sansür yoluyla engellenmesi. Bağımsız Türk sinemasında Avrupai bir estetik rejimin takibi gelenek olmuştur. Böyle bir film tarzının iki kaynağı vardır: Hollywood karşıtı duruş ve entellektüel bireyci yabancılaşma teması. Sonuçta ortaya çıkan filmler kişisel içebakışa yoğunlaşan bir sinema, bir batı eğitimli Türk entelektüel yönetmenin merceğinden görülen yaşamın elşetirel bir yansımasıydı. Zaman içinde uluslararası finansman 1980'lerden bu yana daha fazla kullanılabilir hale geldiği için uluslararası film festival yönetmeni kavramı bağımsız Türk sinemacı için model olarak ortaya çıkmıştır.
Bağımız Türk sinemasının siyasi doğası onu sansür ile karşı karşıya getirir 1952 yılında Metin Erksan'ın Karanlık Dünya'sından başlayarak daha sonra 1970'lerde Yılmaz Güney filmlerinin yasaklanması ile zirveye ulaşır. 1992 yılında sinemadan sansürü tamamen kaldırılmasıyla 2000'lerde Sonbahar, Bahoz ve Press gibi filmlerin hassas siyasal konulara değinebilmesine fırsat verir.
Türk Sinemasında Bağımsızlık Manifestoları: Her Onyılın Yenilenen Modası
Yeşilçam, 1960'larda büyüdü ve 1980'li yıllara doğru yavaş yavaş solan ulusal bir popülist eğlence sineması haline geldi. 1960ların bağımsız sinemacıları için ilk sorun sansürdü: Bazı film yapımcıları genç yönetmenlere destek verse de ikinci büyük sorun sinema salon sahipleri ve dağııtımclar popülist filmleri tercih edip bağımsız yapımlara kapılarını kapadılar. Türkiye'de bağımsız sinemanın tanımlama bu şartları dayanıyordu:
-bağımsız film yapımcıları
-kentli batı eğitimli yönetmenleri
-toplumsal olarak, modern yaşamda yabancılaşma için duyulan endişesi
-kar amacı gütmeyen, ticari olmayan sınırlı seyircisi
-devlet ve ya da uluslararası finansmanı
-sansüre karşı direnen ve politik ifadesi bir sanatsal festival sinemasıdır
Türkiye'de bağımsız sinema üretimi küçük ölçekli olmuştur. Hiçbir gişe garantisi olmadığı halde filme yatırım yapan yönetmen-sponsorlar tüm yükü sırtlamıştır. Filmin finansmanından, malzemelerine ve ekip çalışmasında gönüllü katkı önemli rol oynamıştır. Hürren Erman ve Türker İnanoğlu gibi bazı yapımcılar bağımsız yapımlara destek vermiştir. 1960larda Metin Erksan ve Halit Refiğ gibi yıldız yönetmenlerin her yıl bir bağımsız filmin yönetmenliğine karşılığında hit film yönetmeyi kabul ederler. Bu uygulama kendine özgü bir üretim kültürü yaratır ve 1990larda Eureimages ve Kültür Bakanlığı'nın hibe sistemine kadar işler. Aynı zamanda yapmcılık da yapan yönetmenler Memduh Ün gibi komediler üretirken, Ömer Kavur gibi yönetmenler reklam ve tanıtım filmleri de yaparak kazançlarıyla bağımsız film yapmaya devam edebildiler. Genel olarak bağımsız Türk yönetmeninin filminden herhangi bir kar yapmak gibi bir niyeti olmadığını, kendi çağdaşlarından farklı bir estetik tarzı ile film yaptığını sanatsal bir yaklaşımıyla tam bir özgürlük içinde çalışabildiğini söyleyebiliriz. Filmlerde konu kişisel veya siyasi olabilir. Büyük şehirde yabancılaşmanın psikolojik etkilerinden sınıf, cinsiyet ve etnik çatışma ile ilgili konulara değinilebilir.
1960'ların Auteur bağımsızlık
1961-1965 yılları arasında 'halk sineması' denilen ama daha sonra 1967-1969 yılları arasında 1966 yılında ve son olarak ulusal sinema toplumsal gerçekçi dönüştürülmüştür. Hareket 1965 yılında zirve yapar ve 1969 civarında kayboldu. Bu yönetmenler için bağımsızlık:
-Filmler gerçekçi olmalıdır, yani "gerçek" insanlar ve onların günlük sorunlarını anlatmalıdır
-Filmlerin modern çağda bireysel ve insani değerlerin kaybını eleştiren anti-burjuva ve anti-kapitalist duruşu olmalıdır.
-Bu filmler büyük kente grev, göç gibi toplumsal ve siyasi bir olay içmelidir
-Bu filmlerde daha önce anaakım sinemada görülmeyen yeni bir estetik, biçimsel denemeler bulunmalıdır
Hareketin öncü filmleri: Metin Erksan'ın Yılanların Öcü (1962), Susuz Yaz (1963), Halit Refiğ'in Gurbet Kuşları (1964), Ertem Göreç'in Otobüs Yolcuları ve Karanlıkta Uyananlar (1965)
ve Duygu Sağıroğlu Bitmeyen Yol (1965).
Sonra gelen Ulusal Sinema Hareketi'ne ait Sevmek Zamanı (1965) ve Kuyu (1967) eleştirmenler ve izleyiciler tarafından iyi karşılanmaz. Distribütörler yönetmeni tarafından finanse edilen Sevmek Zamanı'nı dağıtmayı redder. Antonioni ve Visconti'ye biçimsel benzerlikler içeren bu filmlerde Halit Refiğ ve Metin Erksan ulusal sinema akımını şöyle tasvir eder:
-Türk halk dramatik sanatlaında bulunan temalar olacak
-Halk için halkçı bir sinema yapılacak
-Avrupa sanatının temelinde olan ışık, gölge ve perspektif yerine iki boyutluluk kullanılacak
Yalnız Bağımsız: Alp Zeki Heper
Görsel açıdan en orijinal ve gerçek anlamda bağımsız Türk yönetmenlerinden biri olan Alp Zeki heper tam anlamıyla unutulmuş bir bağımsızdır. Heper Fransız film okulu IDHEC'i bitirdi. Kendi imkanları dışında maddi desteği olmadan 1966 yılında yaptığı Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri filmi sansür kuruluları ve mahkemelerce dağıtımı yasaklanarak engellendi. Aynı zamanda şair ve ressam olan Heper sonraki iki filminin de sansürlenmesi üzerine bir gün tüm resimleri ve filmleri topladı ve 1975 yılında, evinin önünde onları yaktı. Heper, 1984 yılında kanserden öldü ve vasiyeti üzerine bugün halen filmleri göstermemekte. Benzer bir sansür kurbanı da Atilla Tokatlıdır. 1960 yılında yaptığı Denize İnen Sokak Karlovy Vary-Locarno ve Venedik Film Festivallerinde gösterilir ve İzmir'de en iyi film ödülünü kazanır. Aradığı desteği bulamayan Tokatlı sinemayı 1964 yılında bırakır. Her iki yönetmen yabancılaşmış bireysel ve Avrupa sineması gerçeküstü-soyut estetik psikoloji ilgilenmişlerdir.
1970 Manifestosu ve Genç Sinemacılar
1968 Mayıs ruhu sinemacya da bulaşır ve kendini kısa film yapımında gösterir. Kısa filmciler Robert Kolej Sinema Kulübü tarafından düzenlenen 1970 yılı Hisar Film Festivali sırasında BP sponsorluğunda protesto ederler. Bu bağımsız genç yönetmenlerin başarılı belgesel film yapımcıları olurlar.
Yılmaz Güney'le Siyasi Bağımsızlık
1963-1972 arasında çirkin kral lakabıyla oyuncu olarak yükselen Güney kendi parasıyla siyasal içerikli filmler yönetir. Acı, Arkadaş, Endise Seyyit Han (1968), Aç Kurtlar (1969), Umut (Umut, 1970) gibi filmlerde Türkiye'de vahşi kapitalizmin eleştirir, Güney'in filmleri günümüzde bağımsız siyasal sinemasının usta örnekleri olarak görülürken zamanında Güney'in Kürt kimliğine vurgu yapması onu devlet sansürü ve hapis cezalarıyla karşı karşıya getirmiştir. Hapisten kaçıp Fransa'da sığınan ve orada son iki film Yol ve Duvar'ı tamamlayan Güney'in bağımsız sineması:
-Sosyalist bir siyasi duruş içerir
-insanı en doğal yaşam koşullarında inceler
-emek ve bireysel sömürü eleştirisi yapar
-sınıf ve etnik farklılıkları gösterilir
Yılmaz Güney'i izleyen birinci kuşak Şerif Gören ve Zeki Ökten 1980'lerin ortalarına kadar sosyal ve etnik politik film yapmayı sürürür.
1980'lerin Elit Bağımsızlığı
1982'de Altın Palmiye Yılmaz Güney'in Yol filmine gider. Ancak kendi ülkesinde yasaklı ve sürgündedir. Güney'in başına gelenler 1980lerin bağımsız sinemacılarına ihtiyatlı ve içine kapanık yapar. Artık kişisel olan siyasi olacaktır. 1980'lerin Türk yönetmenlerinden Avrupa sinemasının ustalarına hayran olan ve onalra biçimsel göndermelerde bulunan en önemli yönetmen Ömer Kavur oldu. Fransız film okulunda eğitim ve Alain Robbe-Grillet ile Fransa'da çalışan Kavur, kendi yapım şirketi üzerinden dünyanın çeşitli film festivallerine gidip ödüller almış ve gişe ve seyirci taleplerine meydan okumuş uzlaşmaz bir estetik ile Türk bağımsız sinemasının 1980erdeki öncüsü olur. 1980'lerde Kavur'un yolunu takip eden diğer yönetmenler: Erden Kıral, Yavuz Özkan, Zülfü Livaneli, Ali Özgentürk ve Yusuf Kurçenli idi. Bu yönetmenlerde bağımsız tavır şuydu:
-Modern hayatın yabancılaşmış bir bireyin kişisel hikayeler anlatmak
-Uzun kentsel veya kırsal peyzaj içinde bireyi yabancılaştıran bir çerçeveleme
-Karakterler sessiz ve derinden psikolojik travmalarıyla uğraşır
-Uluslararası finansman, festival ödülleri, uluslararası tanınma
-yerel gişe ve dağıtım yoktur
1997 Yeni Sinemacılar Hareketi
Türkiye'de sinema üretimi 1990-1996 arasında neredeyse yokolmuştur. 1996-97 yıllarında film okulu çıkışlı yönetmenler Serdar Akar, Önder Çakar ve Kudret Sabancı, bu hareketin ilk filmi Gemide'yi yaparlar. Ticari bir gemide geçen filmde şiddet, sınıf çatışması, farklı hayat anlayışlarının gerçekçi tasviri için olumlu tepkiler toplar. Paralel filmi Laleli'de Bir Azize, Dar Alanda Kisa Paslaşmalar ve Maruf bu akımı devam ettirir. Takva bu akımın en son filmidir. Bu akımın önetmnelerinde Serdar Akar Kurtlar Vadisi Irak'ı yaparken Kudret Sabancı önemli bir televizyon yönetmeni olur. Yeni Sinemacılar'ın ticarileştirilmesi hareketin sonu oldu. Bu bağımsız yönetmenler devlet sansürünün kalkması yerel ve yurt dışında bağımsız filmler için yeni finansman ortaya çıkması ve gelişen dağıtım ağından yararlanmıştır.
2000'li yılların Festivali Yönetmenleri
2000'li yıllarda bağımsız yönetmenler Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Semih Kaplanoğlu, Derviş Zaim, Reha Erdem ve Yeşim Ustaoğlu idi. Bu yönetmenleri uluslararası festivallerde ödüller ve uluslararası film gelişme desteği ile tanımlanır. 1980 sonrası apolitik nesil olarak çok kişisel bir yabancılaşma sineması üretirler. Onlar yurtdışında tanınan ve sevilen ancak ülkelerinde sadece birkaç bin kişi civarında izleyicileri tarafından takip edilen sanatçılardır. Modern zamanlarda bireyin yalnızlaşması ile ilgili, filmler yaparlar. Uzun plan ve çok az kesme olması onların sinemasal imzasıdır. Filmleri sanat filmleri için seyirci kitlesinin Türk medyasınca desteklendiği bir döneme rastlar. Onlar Yeşilçam ticari olarak yeniden kurulduğu 2000'li yılların gişe rekorları kıran yeni sinemanın bir ürünü değildir:
-Geçmişe karşı bir nostalji duyarlar
-Kasaba hayatı kayıp bir çocukluğa dönmek için bir yer olarak takdim
-Dostoyevski'nin edebi eserlerin ilham kaynağıdır
-Andrei Tarkovsky estetik yaklaşımı etkilidir
Hareketin kayda değer örnekleri arasında Tabutta Rövaşata (Derviş Zaim, 1990), Masumiyet, Kader (Zeki Demirkubuz, 1997, 2006), Güneşe Yolculuk (Yeşim Ustaoğlu), Uzak (Nuri Bilge Ceylan, 2004), Beş Vakit (Reha Erdem, 2006), Bal (Semih Kaplanoğlu, 2010)
2007: Bağımsız Sinema Hareketi
Son olarak Türk sinemasında bağımsızlığını ilan eden en örgütlü, kendi ekibi ve hatta sinema salonu olan grup Bağımsız Sinema Hareketidir. Bu hareketin film şirketleri, festivalleri, workshoplar ve eleştirmenlerle iyi ilişkileri vardır. Özcan Alper'in Sonbahar'ı Hüseyin Karabey'in Gitmek'i Seyfi Teoman'ın Tatil Kitabı, Seren Yüce'nin Çoğunluk, Tolga Karaçelik'in Gişe Memuru bu yeni bağımsız dalga hareketinin filmlerdir. Bu filmler
-yalnızlaşan ve yabancılaşan bireyi anlatır
-etnik ve sınıfsal farklar öne çıkar
-Avrupa destekli film festival fonlarından yararlanırlar
Sonuç:
Türk bağımsız film yapımcıları her dönemde zorluklarla karşılaşırlar. Filmlerine finanman bulmak zor olmuştur. Sansür baskısı daima üzerinde olmuştur. Yönetmenler Avrupa sineması etkisinde ve çoğunlukla kentsel burjuvaziden gelirler. Her on yıl da bir kendirini yeni sinema hareketi olarak adlandırılan genç yönetmenler ortaya çıkmış ancak benzer temaları ele alınmıştır. Türk bağımsız film yapımcıları bugün her zamankinden daha güçlüdür sansürsüz, ulusal ve uluslararasu finansmanlı, festival ve elştirmen destekli, yerel seyirciye ve gişeye muhtaç olmayan genç ve yeni bir sinemayı yeniden üretmektedir.
Tweetle