Belgeselin Eleştirel Yüzü; Santiago Alvarez

Özlem Tuğçe KAYMAZ profil resmi

Kategorisi : Yönetmen Sineması

Yayınlanma tarihi : 31.03.2012

Etiketleri : Santiago Alvarez, Küba Yönetmenleri, Belgesel, Küba Sineması, Now


Santiago Alvarez; 1919-1998

Bir devrime tanıklık etmiş, bir devrim kanını taşıyan yönetmenler, devrimin ateşini zaman zaman fotoğraflarında,  zaman zamansa senaryolarında yaşatmaya devam ederler. Ben de bu yazıda Küba devriminin çocuklarından biri olan belgeselci Santiago Alvarez ve onun ilk filmi olan 1965 yapımı Now filmini analiz edeceğim.

1919 Senesinde Küba’da dünya’ya gelen yönetmen, Küba Sinema Endüstrisinin gelişiminde büyük rol oynamış usta bir belgeselcidir. Dünyanın en iyi belgesel yönetmenleri arasında gösterilen yönetmen, siyasi görüşlerini, politik eleştirilerini, yanlısı bulunduğu tarafı her daim savunmuş, sadece savunmakla kalmamış belgesellerinde de bu düşünce ve görüşlerini daima kullanmış ve ön plana çıkarmıştır ( Smith, 2008: 844). Küba ve Amerika kültürü ile ilgili birçok belgesel yapan yönetmen kullandığı kurgu yöntemi (nervous montage) ile de kendisinden sonra gelen yönetmenlere yeni bir bakış açısı göstermiş ve yeni bir tekniğin daha sık kullanılır hale gelmesini sağlamıştır.

Özellikle kurgu sitilinde, fotoğraflı anlatı yapısı, bazen hızlı bazense olması gerekenden yavaş bir şekilde kurguladığı sahneler müzik ve seslerle değişik bir anlatı yapısı oluşturuyor. Bu anlatı yapısında yabancılaşmadan çok, çok daha fazla içselleştirme, durumun dramatikliğini, olay örgüsünün gelişimini biraz daha göz önüne getiriyor.

Anlatım stilini ele almışken, Now adlı belgeseli ile devam etmek istiyorum. 1964 senesinde yapmış olduğu bu belgesel, Amerika’da yaşanan ırkcı ayrımcılık  “racial discrimination” anlatıyor. Bir belgesel için çok kısa bir süre içerisinde, bütün derdini anlatan bir kısa belgesel bu film. Lena Horne’nin seslendirdiği şarkı ile birlikte hızlı kurgusu ve çarpıcı görüntüleriyle hemen etkiliyor.

Başından sonuna bir sistem eleştirisi taşıyan bu belgeselde, siyah beyaz görüntüler eşliğinde, formalı askerlerin, polislerin yani bir toplumda otorite olarak devleti temsil eden birinci “fallic” sembollerin ya da süperegonun, siyahi vatandaşlar üzerinde uyguladıkları şiddet baştan sonra gösteriliyor. Kadın, çocuk, erkek ayırt etmeksizin ten renkleri yüzünden şiddet gören bu insanların, yüzlerindeki o hüzün tablosu her bir donuk fotoğraf karesinde yer alıyor.

Yönetmenin anlatım stili olarak kısa ama çarpıcı bir yöntem tercih ettiğini düşüyorum. Çok kısa bir süre içerisinde sığdırdığı gerçekler, yüzleşilmekten kaçınılan, yok sayılan ama her zaman dünyanın her yerinde var olan bir ayrımcılığı gözler önüne seriyor. Bunu yaparken seçmiş olduğu şarkının ritmi, hem görüntülerin ritmine yansıyor hem de izleyen seyircinin görsel ve işitsel algısını canlı tutmasına neden oluyor.

Özellikle fotoğraf karelerinde kadınların ön plana çıkması bence sadece Amerika üzerindeki bir eleştiri değil, aynı zamanda tüm dünyanın sahip olduğu bir önyargıya göndermeyi taşıyor. Çünkü kadının özellikle Doğu toplumlarında sahip oldukları konuma baktığımız zaman yeri olmayan, ikinci planda görülen bir ataerkil anlayış ile karşılaşıyoruz. Ancak bu filmde öteki kavramının bire bir bir şekilde gözler önünde seriliyor olmasıyla birlikte hem kadın hem de siyahi olan bir insanın yaşama şansının elinden nasıl alındığını ve yönetmenin bunu nasıl çarpıcı görüntüler kullanarak gerçekleştirdiğini görüyoruz.

Bir başka değiş ile bence, yönetmen bu ilk belgeselinde, “öteki” diye adlandırılan ve tüm bu şekilde tanımlandığında tüm kötü sıfatları taşıyan bu insanların sadece öyle istendiği için ve yönetimin yani otoritenin beyaz olmasından dolayı yaşandığını gösteriyor. Aynı durum günümüz Amerika’sında gerçekleşebilir mi bunu da bence ayrıca sorgulamak gerekir. Ya da her hangi bir sansür konulmadan bu şekilde hazırlanmış kısa ama çarpıcı bir belgesel nasıl yayınlanabilir. Sinemanın anlatı gücü zaman zaman propaganda yapmak için kullanılırken zaman zamansa eleştirmek, yermek içinde kullanılabilir. Belgesel çeşitleri açısından incelediğimizde bu belgeselin bir yanı olduğu, bu ayrımcılığa karşı çıkmaya çalıştığını söyleyebilir bu yüzden de bu anlatı gücünü gerek fotoğraflarla gerekse de  donmuş kareler ile [freeze frame] gösterdiğini söyleyebiliriz.

Sonuç olarak, belgesel yapmaya adanan bir hayatın özelliklede sistem eleştirisi, kültür eleştirisi üzerinde düşünmüş bir yönetmen olan Alvorez’in ilk filmi Now’ın sadece içinde var olduğu sistemi değil, dünya genelinde, kadın erkek arasındaki eşitsizliğe, siyah beyaz arasındaki eşitsizliğe, zengin fakir arasındaki eşitsizliğe bir gönderme yaptığını düşünüyorum. Bunu yaparken de müzik ve kurgudan sistematik olarak yardım aldığı ve bunu mise-en-scene’i güçlendirmek adına yaptığını söyleyebiliriz.

 

Kaynakça

Nowell-Smith, Geoffrey. 2008. Dünya Sinema Tarihi. İstanbul Kabalcı Yayınevi.

Bülten kaydı için tıklayınız