Zihin Oyunlarının Efendisi: Christopher Nolan
Memento, Batman Begins, The Prestige, The Dark Knight, Inception, The Dark Knight Rises. Vizyona giriş sırasına göre sıraladığım gördüğünüz bütün filmler tek bir isimin kamerasından bizlere ulaştı. Üstelik on sene gibi kısa bir periyotta. Doğrusu inanmak zor ama Christopher Nolan'ı yakından tanıyanlar için, o kadar da şaşırtıcı değil. Şimdiden bir çok sinema yazarı ve eleştirmeni için 21.yüzyılın en iyi yönetmenlerinden biri üstelik daha 40 yaşını yeni aştı. Onu akranlarından ve meslektaşlarından ayrı tutan başarısının sırrı nedir peki? Düzenli uyku ve beslenme alışkanlıkları mı? Yoksa Nolan, sinemanın seçilmiş kişisi mi? Bu sorunun cevabını öğrenmek için henüz erken diyor ve onu daha yakından incelemeye davet ediyorum.
Christopher Jonathan James Nolan, 30 temmuz 1970 tarihinde İngiltere'nin başkenti Londra'da doğdu. Henüz 7 yaşındayken babasının 8 mm kamerası ile onun oyuncaklarını kullanarak ilk filmini çekti. Akranları okumayı sökerken onun kamera ile imtihanı başlamıştı bile. 19 yaşında ilk kısa filmi olacak Tarantella'yı çekti. Film, gerçeküstü bir tarza sahipti ve Public Broadcasting Service ( PBC ) kanalında gösterildi. 1989 tarihinden itibaren sinema ile olan macerası başlamış bulunmaktaydı.
Nolan'da pek çok yönetmen gibi kariyerine çeşitli kısa filmler çekerek başladı. 1996 yılında Larceny isminde bir kısa film çekti ve bu film Cambridge Film Festival de yayınlandı. İzleyiciler tarafından beğenilen film, Nolan'ın sinemasal kariyerinin başlangıcı desek yalan sayılmaz. Bir sene sonra çektiği Doodlebug kısa filmi ile kariyerinin ne tarzda şekilleneceği anlaşılıyordu. Bu filmde Cinem16 isimli DVD dağıtım şirketi tarafından yayınlanacaktı. Daha önce Ridley Scott, Tim Burton gibi ustalarında filmlerini de yayınlaması ile ünlüdür.
Christopher Nolan, sinema camiası tarafından olumlu karşılanan ve yükselişi keyifle izlenen birisiydi. Üst üste çektiği kısa filmlerinin ardından Following isimli ilk uzun metraj filmini çekti. Sene 1998'di. Gotik ve karanlık 90'lar atmosferini yansıtan bu siyah-beyaz film, işsiz genç bir yazarın hiç tanımadığı bir insanı, gelecek romanı için ilham olabilmesi adına takip etmesi üzerineydi. İlginç bir konuydu, sonuçta yoldan geçen herhangi bir adamın hayatının nasıl devam ettiğini kim merak etmemiştir ki? Nolan, bilinçaltımızın derinliklerine sızmaya başlıyordu.
Milenyuma girdiğimizde Christopher Nolan, kendini kanıtlamış bir yönetmen olarak Hollywood'un sihirli dünyasına ilk adımlarını atıyordu. Newmarket films tarafından finanse edilen ve kardeşinin yazdığı kitaptan uyarladığı Memento filmi ile Christopher Nolan ismi, sinema gündemine oturacaktı. Henüz 30'lu yaşlarına yeni girmiş bir sinemacı için rüya gibiydi. Nolan'ın filmi, hafıza sorunları yaşayan ve bunu aşmak için vücuduna önemli olayları not eden bir karakterin kendi ve çevresi ile mücadelesini anlatıyordu. 90'lar sonunda adeta o dönemin bir özetiymişçesine ortaya çıkan bu film, neo-noir sinemaya olan katkısı ve yarattığı olağanüstü kurgu stili ile her sinemacının baş ucundan ayırmayacağı bir filme dönüşecekti. Karanlık sulardan zihnimize hükmetmeye çalışan bu dahi adam, ilk hollywood filmi ile iki oscar adaylığı da alacaktı.
Memento'nun beklenmedik başarısının ardından Insomnia projesinde, büyük isimlerle çalışma şansına erişecekti. Senaryosu bir başkası tarafından yazılan bu film Al Pacino, Robin Williams ve Hillary Swank ile çalışacaktı. Kendi tarzı ile yakın seyretse de hikaye de bir hakimiyeti olmadığı için Insomnia belki de kariyerinde ki en zayıf halka olarak anılacaktı. Hollywood'un prensi bir şansı daha hak ediyordu ve bu şansı ona Warner Bros şirketi Batman serisini emanet ederek verecekti.
2005 senesiydi. Harry Potter, Spider-man, The Lord of the Rings, Star Wars gibi blockbuster sinema projeleri seyircinin zihnini kurcalarken, sessiz sakin vizyona girdi Batman Begins. DC Comics çizgiroman şirketinin dedective comics adı altında ilk kez yayınladığı Batman çizgiromanları, günümüze kadar gerek çizgi filmleri gerekse başarılı sinema filmleri pek çok kitleye ulaşmıştı. Batman'i diğer çizgi roman kahramanlarından ayıran onun bütünü ile gerçekçi bir altyapısı oluşuydu. Doğa üstü herhangi bir yeteneği yoktu, tamamen parası ve zekası ile bir yerlere geliyordu. 90'lı yıllarda Tim Burton'ın Batman'i daha çok yeni dönem batman çizgiromanlarının havasındaydı. Gotikti, gayet karanlık ve eğlenceliydi. Her biri başarılı iki filmin ardından gelen Joel Schumaer işlerini atlamak zorundayım. Çünkü onun rengarenk atmosferi Batman'in o güne değin yaratılmış bütün karizmasını ve doğasını altüst etmekteydi. Christopher Nolan bir enkaz devralmıştı. Ama kendisi de sıkı bir batman hayranıyıdı ve yarasayı mağarasından nasıl çıkaracağını çok iyi biliyordu. Nolan, çizgiromanın özüne inerek gerçek Batman'i gerçek Gotham'a emanet etmişti. Gişede beklenen etkiyi yapmasa da hem çizgi roman hayranları hem de eleştirmenler tarafından baştacı edilmişti. Bir kez daha akademinin kapısını sinematografi dalından adaylıkla çalan Nolan, Bafta'dan da 3 ödülle ayrılacaktı.
Christopher Nolan ismi yeniden sık anılır olmuş, işleri heyecanla beklenir olmuştu. The Prestige ile daha kendi tarzına yakın bir filme imza atan Nolan, kardeşi ve David S. Goyer ile de harika bir senaryo ekibi kurmuştu. Memento da çalıştığı Guy Pearce, Insomnia da Al Pacino ve Batman Begins'te Christian Bale ile kendi fetiş aktörüne kavuşmuştu. Prestijde, mücadele halinde olan iki sihirbazdan biri olan Bale'in kariyeri açısından da Nolan'ın payı yadsınamazdı. Filmde Enterasan bilim adamı Nikola Tesla rolünde David Bowie'yi oynatması da ilginç bir ayrıntıydı. Film gişede bekleneni verdi ve Nolan'ı akademinin düzenli adayları arasına koydu. Her ne kadar henüz bir oscar heykelciği alamasa da her zaman zirvede ki yerini koruyordu, hem sanatçının hem de halkın gözünde.
2008 senesi ise sinema için asla unutulmayacak bir sene olacaktı. Christopher Nolan isminin yanı sıra Heath Ledger isminin de sık anılacağı bir sene olmasının yanı sıra The Dark Knight hem gişe de hem eleştirmenlerin gözünde tüm zamanların en başarılı çizgi roman uyarlaması olacaktı. Batman Begins ile kendi yağında kavrulan Nolan ve ekibi, The Dark Knight ile adeta seviye atlamışlardı. Elbette rahmetli Heath Ledger'ın olağanüstü Joker performansının bunda payı bir hayli yüksek olsa da IMAX ile çekilen ilk film oluşu, yıllardır eksikliği yaşanılan suç sinemasının yeniden doğuşunu müjdeleyen bir filmdi The Dark Knight. Christopher Nolan, gerçekçi Batman yorumunun üstüne getirdiği gerçekçi Joker yorumu ile bir felsefe bir efsane yarattığı kesindi. Hala tüm zamanların en iyi gelir getiren üçüncü işi ve IMDB dahil pek çok listede üst sıraları zorlayan bir çizgi roman uyarlaması olma özelliğini taşıyor. Hem hollywood için hem de uluslararası sinema için çizgi romanların talihi olumlu yönde değişiyordu.
2010 da Inception vakası yaşandı desek yeridir. Memento ile başladığı zihin ve kurgu oyunlarına Nolan, The Prestige ile devam etmiş, Inception ile ise zirve yapmıştı. Rüya gerçekliğini kendine has stili ile yorumlayan Nolan, henüz 40 yaşına yeni basmışken, Spielberg, Coppola, Scorcese gibi ustalarla beraber anılır olmuştu. İnsanlara kendini zeki hissettiren ve şaşırtmaktan bıkmayan bu yönetmen bir dahi olarak anılacaktı. Oscarlarda 8 dalda aday olan Inception, bu ödüllerin dördünü kazanacaktı. Inception ise sinema tarihinin en iyi bilim-kurgu filmlerinden biri olarak yerini alacaktı.
Son olarak geçtiğimiz yaz vizyonlarımıza konuk olan olaylı film The Dark Knight Rises ile Nolan'ın Batman yolculuğu sona erdi. Gişeden bir kez daha zaferler ayrılan nolan, uzun bir aradan sonra ilk defa oscarlarda veya herhangi bir ödül töreninde anılmıyor, eleştirilerde yer yer olumsuz olabiliyordu. Aslında iyi bir film olan The Dark Knight Rises, sadece iyi olduğu ve klişeleri sık kullandığı için yerin dibine vuruluyordu. Christopher Nolan, seyircinin beklentisinin o kadar yüksek bir çıtaya yükseltmişti ki pek çok yönetmenin baş etmesi gereken bir sorun ile karşı karşıya kalmıştı. Kariyerinde gerçekleşen bu düşük düzey sarsıntı geleceğini ne yönde etkileyecek bunu zaman gösterecek. Ancak kendisini idol edinmiş biri olarak yeniden doğacağından neredeyse eminim.
Christopher Nolan'ın enfes kariyeri işte böyle şekillendi. Bir dönem Steven Spielberg'in yaptığı etkiyi 90 kuşağı için yaptığını söylesek yeridir. Onun ismi daima iyi işlerle anılmaya devam edecek. Onun dahi hatta sinemanın yeni prensi olduğunu düşünen çok kişi var. Benden onlardan biriyim. Bu yaz vizyona girecek yeni DC comic uyarlaması Man of Steel'de Superman'in hikayesini kendi karanlık yorumu ile izleyeceğiz. Bir sonraki sinema projesini iple çekiyor ve " In Nolan We Trust " diyerek herkese iyi günler diliyorum.
Tweetle