İstanbul filmin neresinde: Takip İSTANBUL
Fransa’nın başarılı yönetmenlerinden biri olan Luc Besson, 2008 yılında yapımcılığını üstlenerek, Fransa ve Amerika ortak yapımı olan 96 saat(Taken 1) adlı filme imza atmıştı. Taken 1 filmini hatırlatacak olursak, emekli CIA ajanı olan Bryan Mills’in kızı Kim, kötü adamlar tarafından kaçırılır ve ajanımız büyük bir operasyonla, arkasında epeyi ceset de bırakarak kızını kurtarır. İsminden de anlaşılacağı gibi serinin devamında Bryan (Liam Neeson ) bu sefer İstanbul’da kovalamacaya devam ediyor. Filmi izleyenler de bilir ki serinin birinci filmi fransa’da çekilmiş hem gişe rekorları kırmış, hem de insanlardan olumlu yönde eleştiriler almıştı. Bu nedenle, benim gibi pek çok izleyici, büyük beklenti ve heyecanla sinema salonlarını doldurdu fakat film, klişeleşmiş aksiyon sahneleriyle ve İstanbul’u yanlış tanıtması nedeniyle herkesi büyük bir hayal kırıklığına uğrattı.
Oyunculuklara söylenecek sözüm yok. Liam Neeson herzaman olduğu gibi oyunculuğunu iyi bir şekilde sergiliyordu açıkçası. İlerleyen yaşına rağmen gençlere kesinlikle taş çıkartıyordu. Rade Serbedzjia ise filmin tartışmasız en başarılı oyuncusu. Murad Krasniqi karekterini canlandıran Serbedzija, bir önceki filmde öldürülen oğlunun intikamını almak için Bryan’a zarar vermeye çalışan bir teröristi canlandırıyor. Framke Janssen ve Maggie Gracie ise ilk filmde olduğu gibi, göze çarpacak kadar büyük oyunculuk sergileyemediler.
Filmin hayal kırıklığı oluşturmasının önemli sebebi ise, öncelikle tamamiyle İslam ve Türk düşmalığı içeriyor olması. Film boyunca ‘Amerikalılar iyidir müslümanlar kötüdür’ mesajı veriliyor izleyiciye. Daha filmin başındaki mezar sahnesinde bir yandan Fatiha okunurken bir yandan da intikam yemini eden kötü adamlar çıkıyor karşımıza. Filmin sonunda ise herşey yoluna girmiş, İstanbul’un ÇEKİLEN karanlık varoş sokaklarından, Amerika’nın cıvıl cıvıl ve medeni sokaklarına geçiliyor. Adeta bu iki ülke ile karşılaştırma yapıyorlar.
Bir diğer husus ise, filmin İstanbul’da değil de sadece Eminönü ve Tarlabaşı’nın arka sokaklarında çekilmiş olması. Erkeklerin Afganlar gibi giyinmesinden ya da Kim’in (Maggie Gracie) haricindeki bütün kadınların kara çarşaflı olmasından söz etmiyorum bile.. Filmdeki hatalara değinecek olursak Türkiye’de LCD plazma tüm evlere girmişken filmde siyah beyaz tüplü televizyonlar kullanılmış. Kahramanlarımız , arabayla Balat’ın sokaklarında kötü adamlarla kovalamaca oynarlarken, araba hurdaya dönüyor ve ne Bryan’ın ne de Kim’in burnu bile kanamadan arabadan iniyorlar. Artık daha fazla şaşıramam diye düşünürken, polis arabası olarak Murat 124’ü görünce de doğrusu ağzım açık kaldı.
Özetleyecek olursak, Takip: İstanbul filmi klasik aksiyon filmlerinin sahnelerinden resmen kopyala yapıştır yapılmış. Seyirciyi şaşırtan veya meraklandıran hiç elle tutulur birşey yok. Film sadece ticari amaçla çekilmiş, sanat açısından bir değer taşımıyor. İzlemeyenlerin birşey kaybetmediklerini rahatlıkla söyleyebilirim.
Tweetle