Geçmiş ve Gelecek Arasında Yolculuk: Bulut Atlası

Sedef HIZLAN profil resmi

Kategorisi : Vizyon Filmleri

Yayınlanma tarihi : 02.11.2012

Etiketleri : Halle Berry, Lana Wachowski Tom Tykwer, Andy Wachowski, David Mitchell, bulut atlası, Tom Hanks, Jim Sturgess, 2012


Merakla beklediğimiz Bulut Atlası nihayet vizyona girdi. Gerek David Mitchell’ın bu bulmaca gibi kitabının beyazperdeye nasıl uyarlanabileceği gibi soru işaretleri açısından, gerekse Wachowski Kardeşler  ve Tom Tykwer gibi usta yönetmenlerin ortak çalışmasının sonucunun nasıl olacağı açısından herkesin merakla beklediği bir filmdi. Kendi adıma filmin beklentileri tatmin ettiğini söyleyebilirim. Kitap olarak bile okunması oldukça zor bir senaryoyu beyazperdeye uyarlamak çaba ve yetenek isteyen bir iş. Bu noktada yönetmen üçlüsü son derece titizlenerek ve ustalıklarını konuşturarak izleyicinin beğenisine sunuyorlar Bulut Atlası’nı. 

Karşımızda 6 farklı zamanda geçen 6 farklı hikaye var. Bu altı hikayenin zaman aralığı ise yaklaşık 500 yıl. Yani müthiş bir kurguyla, 1850’lerde geçen bir dönem filmini ve 2100’lerde geçen bir bilimkurguyu aynı filmde izliyoruz. Üstelik karakterler aracılığıyla bu hikayeler birbirlerine bağlanıyor. Karakterler arasında reenkarnasyon gibi bir bağ olduğunu düşünmemizi istiyor film. 

İlk hikaye 1850’li yıllarda Pasifik okyanusunda geçiyor. Avukat Adam Ewing (Jim Sturgess) bir anlaşma yapmak için Pasifik Adalarına gidiyor, burada bir kölenin acımasızca dövülüşüne tanık oluyor. O anda göz göze geliyorlar ve köle bu sayede onu kendine yakın hissediyor. Daha sonra kaçarak Adam’ın bulunduğu gemiye saklanıyor ve ondan yardım istiyor. Adam gemide amansız bir hastalığa kapılsa da yine ona yardım eden hatta hayatını kurtaran o köle oluyor. Ayrıca Adam’ın tuttuğu günlük bir sonraki hikayede karşımıza çıkıyor. Sonraki hikayenin kahramanı bu günlüğü keşfediyor ve merakla okuyor. 

İkinci hikaye 1936’da başlıyor. Yetenekli ve genç bir besteci olan Robert Frobisher (Ben Whishaw) ve eşcinsel sevgilisi Rufus Sixsmith’in (James D’Arcy) hikayesi. Başta onları bir otel odasında görüyoruz, Robert odadan aniden kaçmak zorunda kalıyor. Daha sonra hayallerinin peşinden koşarak, ünlü besteci Vyvyan Ayrs’ın (Jim Broadbent) yanına gidiyor. Uzak da olsalar Sixsmith’le aşkları bitmiyor ve maceralarını birbirlerine yazdıkları mektuplardan takip ediyoruz. Robert burada başyapıtı olan “Bulut Atlası” senfonisini yazıyor. 

Sıradaki hikaye önceki hikayenin genç aşığı Sixsmith’in yaşlılığı sıralarında geçiyor. Gazeteci Luisa Rey’le (Halle Berry) yolları kesişen Sixsmith, nükleer enerji santrali hakkında önemli bilgilere sahip ve bunu Luisa Rey’e ulaştırmaya çalışıyor. Ancak gerçeğin ortaya çıkması için Luisa’nın kurtulması gereken kötü adamlar var, Matrix’in de kötü adamı olan Hugo Weaving gibi. 

Dördüncü hikaye şu an bulunduğumuz yılda geçiyor. Küçük bir yayın evi sahibi olan Timothy Cavendish’in (Jim Broadbent)’in maceralarını konu alan hikayede, Cavendish peşindeki alacaklılar konusunda erkek kardeşinden yardım istiyor. Bu noktadan itibaren Cavendish’in komik maceraları başlıyor. 

Sıradaki hikaye için 130 yıl birden atlıyoruz ve adeta bir bilim kurgu filminin içinde buluyoruz kendimizi. Hizmet etmek için tasarlanmış Sonmi-451’in (Doona Bae) hikayesine gidiyoruz. Başlarda durumunu kabullenmiş ve koşulsuz şartsız insanlara hizmet ediyor Sonmi-451. Ancak daha sonra sendika görevlisi Hae-Joo Chang’la (Jim Sturgess) tanışıyor ve durumun farkına varıp devrime öncülük ediyor. 

Son hikaye, “büyük çöküşten sonra” olarak adlandırılan 2321 yılında geçiyor. Kıyametten sonra insanların ilkelleşmesine tanık oluyoruz.Zachry (Tom Hanks) kız kardeşiyle yaşayan bir çoban. Ülkelerine gelişmiş bir medeniyetten gelen  Meronym’le (Halle Berry) yaşadıkları olayları anlatıyor hikaye. 

Altı hikayenin kabaca spoiler vermemeye çalışarak ana hatları üzerinde durdum. Ancak tabii ki hikayeler bundan ibaret değil. Her bir hikaye konuya iyice yedirilmiş eleştiri ve göndermelerle dolu. Özellikle köleliği eleştiri yağmuruna tutan ve her hikayede özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu insanın gözüne sokan bir film. Birden fazla kere duyduğumuz cümlelerle de bu düşünce aklımıza kazınmaya çalışılıyor. Örneğin özellikle Sonmi’den defalarca duyduğumuz “hayatımız bize ait değildir, diğer insanlara bağımlıyız” cümlesi, salondan çıktıktan sonra bile kurcalıyor insanın aklını. 

Film ayrı hikayelerden oluşsa da her noktası birbirine bağlanıyor. Örneğin “Bulut Atlası Senfonisi” 6 parçadan oluşuyor, tıpkı film gibi. Her hikayenin ana karakterine verilen yıldız kayması şeklindeki doğum lekesi bu karakterlerin arasında bir bağlantı olduğunu göstermek amacıyla yapılmış. Zaten aynı oyuncuların farklı hikayelerdeki diğer rollerde görünmelerinin de nedeni bu. Film bittiğinde hemen çıkmaz, jeneriği izlerseniz her oyuncunun kaç farklı karakteri oynadığını görürsünüz. Bazıları çok barizken bazıları hiç fark etmediğiniz büyük sürprizler olarak karşınıza çıkabilir. Sadece karakterler değil, eşyalar da farklı hikayelerde farklı şekillerde karşımıza çıkıyor. Örneğin Adam Ewing’in yeleğinin düğmeleri Tom Hanks tarafından canlandırılan acımasız doktor Goose tarafından çalınmıştı. Aynı düğmeleri yine Tom Hanks tarafından son hikayede canlandırılan Zachary’nin boynunda kolye olarak görüyoruz. Bunun gibi birçok sahnede daha önceden gördüğümüz objelere tekrar tekrar rastlıyoruz. 

Filmin özellikle son hikayede eleştirdiği bir diğer nokta ise din. Aslında insan olan Sonmi’yi Tanrı olarak kabul eden bir kabile görüyoruz. Sonmi’nin hikayesine bakacak olursak; hayat tarzlarını, yaşayışlarını, diğer insanlarla eşit tutulmamalarını ve özellikle sonunda ortaya çıkan o “sabun” maddesinin yapımını toplama kamplarına direk bir gönderme olarak düşünebiliriz. 

Son hikayede ise insanlığın karşı karşıya olduğu tehlikeyi bir tokat gibi çarpıyor insanın yüzüne film. Einstein’ın “3. Dünya Savaşı'nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya Savaşı'nda taş ve sopalar olacağını biliyorum.” sözünü destekler nitelikte bir hikaye izliyoruz. O kadar teknoloji ve medeniyetin ardından tekrar ilkel kabilelere dönmüş bir insanoğluyla karşı karşıya kalıyoruz. 

Değindiği daha birçok ince noktalar olan bu film, 2,5 saat olmasına rağmen izleyiciyi sıkmadan kendini izlettiriyor. Özellikle sanat yönetimi ve makyaj ekibinin başarısı takdire şayan. Aynı oyuncuları sırıtmadan farklı rollere büründürmüşler, öyle ki sıkça cinsiyet değişimleri bile söz konusu. Müziklerde, yönetmenliğin yanı sıra müzisyen olan Tom Tykwer’ın parmağının olmasının filme büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Bana göre müzikler oldukça önemli unsurlar ve filmin yönetmenin elinden çıkması bir avantaj. Yönetmenlerin katkısına gelince:Bu film, hiç “ne anlatıyor” kaygısına kapılmadan sadece kurgusu için de izlenir, ve bu beklentiyle izleyeni tatmin eder. Fakat diğer yandan kurgunun yanı sıra anlatmaya çalıştığı şeyi, vermeye çalıştığı mesajı, eleştirdiği düzeni, kısacası filmin derdini anlamaya çalışan izleyici için de oldukça başarılı bir film. Tıpkı Andy-Lana Wachowski kardeşlerden daha önce izlediğimiz başyapıt Matrix gibi. Başarılı kurgusu farklı hikayeler arasındaki hızlı akışı açısından da Tom Tykwer’dan izlediğimiz Lola Rennt filmiyle bağdaşıyor. Kısacası yönetmenlerin imzası özellikle bu açılardan filmde belirginlik kazanıyor.  

Son olarak filmin vermeye çalıştığı en önemli mesajlardan biriyle devam etmek istiyorum: Umut. Sadece bir kişinin inanması bile her şeyi değiştirmek için yeter mantığıyla yola çıkılan bu felsefede, umut bütün hikayeler için çok önemli bir unsur.

Bu filmi izlemenizi öneririm. Uzun oluşu, karışık kurgusu ve farklı konusu sizi korkutmasın. Yalnız filmi daha iyi anlamak adına satırbaşlarını dikkatli takip edin derim. Her hikayenin hangi yılda nerede geçtiği ilk sahnesinde yazıyor. Onlara dikkatli bakın ve diğer hikayelerle birleştirerek kronolojik bir şekilde ele alın filmi. Bir diğer tavsiyem ise filmin sonundaki jeneriği izlemeniz. Ne yazık ki sinemalarda ışıklar hemen yanıyor ve insanlar ayaklanıyor. Ancak siz özellikle o hangi oyuncunun hangi rolleri oynadığını gösteren sahnenin bitimine kadar salonda kalın. Daha sonra aynı oyuncular tarafından canlandırılan farklı karakterleri düşündüğünüzde hepsi arasında ilginç bağlar tespit edeceksiniz ve kuşkusuz filmi daha çok seveceksiniz. Şimdiden iyi seyirler. 

Bülten kaydı için tıklayınız